4 Eylül 2008 Perşembe

HÜZÜN


Yaşı ne kadar büyük olursa olsun ağlar mı insan, arkadaşım saçımı çekti diye? Ağlar, hem de yaşına başına, eğitimine, kültürüne, yerine, zamanına bakmadan ağlar. Acımıştır bir kere içi çünkü, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık…hani insan fark eder ya en ufak bir detayda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını. Daha neler neler yaşanmıştır geçmişte, bundan bin beter. Ama işte en ufak bir söz, en ufak bir dokunuş atar tüm köprüleri ve yaşanmış her şeyi. Bir yandan yediremez kendine, bir yandan da söz geçiremez yüreğine. Sabah uyanıp hepsinin rüya olduğunu düşünmek ister, ya da kötü adamların, dostunun kalbine kötülük enjekte ettiğini. Bilerek, isteyerek kırmaz çünkü dostlar birbirini. Anlatamaz bile kimseye, savunur hala herkese karşı, “acaba o aynısını yapar mıydı” soruları eşliğinde. Aslında bellidir bütün soruların cevabı, hepsi bir kapıya çıkar çünkü. Verdiği değer değersiz kalmıştır karşılığında. Hani derler ya “karşılıksız sevgi”. Yalan tamamen, insan karşılık görmek ister değer verdiğinde…
Hayat devam eder…kadın mutsuz, kadın yaralı…en kötüsü de dosttan alınan yaradır, sevgilinin terk etmesi filan hikaye, o zaman omzunda ağlanacak dostu var çünkü, ama dost terk edince ağlanmaz kimsenin omzunda. Kabullenilmez çünkü kolay kolay, itiraf edilmez çok uzun süre kendine bile, aynen devam ettirilir hatta ilişkiler, en azından “gibi yapılır” uzunca bir süre.
Neden sonra bir gün gelir fark eder her gün gördüğü dostu, sadece gözlerinin gördüğünü, artık kalbinin görmediğini. İşte bu nokta dönüm noktasıdır. Bu fark edişle beraber kalbinde onu koyduğu yer de yeniden belirlenir, çemberin merkezinde değil ikinci, üçüncü halkasındadır artık. Ve her şey normalleşir bir anda. Köprünün altından sular akmış, beklentiler azalmış, sevgi şekil değiştirmiştir. Kızgınlığın, kırgınlığın, nefretin yerini yeniden sevgi alır: yeni tanışılmış, fazla bir şey paylaşılmamış birine duyulan sevgi…
Ve hayat devam eder…