28 Ağustos 2008 Perşembe

GERÇEK AŞK

Gerçek aşkı buldum tam 1 yıl önce… Nedir aşkın tanımı? Özellikleri?
Birden bire hayatımıza girer…
Hayatımıza girdiği anda geri kalan her şey anlamını yitirir.
Onu düşündüğümüzde kocaman bir gülümseme yayılır dudaklarımıza.
Onunlayken hayattaki tüm kötülükleri, tüm sıkıntıları hatta dünyanın geri kalanını unutuveririz.
Mini minnacık bir bebektin aşkım, şimdi büyüdün 1 yaşına geldin… Herkesin kendi çocuğu en güzeldir ya sen de dünyanın en güzelisin bana göre.
1 yıl önce hayatıma girdin, mavi elbiseli bir hastabakıcının kollarında. Ve itiraf ediyorum, bütün dengelerim altüst oldu, normal bir insan değilim artık. Kendimi en kötü hissettiğim zamanlarda bile telefonumun kapağını açtığımda şaşı bakan kocaman bir çift gözü görmek gülümsetmeye yetiyor. Oysa ne kadar korkmuştum o kayan gözlerini gördüğümde, bir sıkıntı mı var diye, neyse ki birçok bebekte karşılaşılan bir durummuş, göz kaslarına yeterince hükmedememek. Tecrübesizlik işte…J
Daha beni tanımıyorsun doğru dürüst, bir görmeden bir görmeye unutmuş oluyorsun, her seferinde baştan tanışıyoruz, bin bir maymunluk ve rüşvet oyuncaklar eşliğinde. Başıma gelenler geleceklerin teminatı, biliyorum ben. İlerleyen zamanlarda tanıyacaksın, hatta adımı söyleyecek, daha da sonra telefonda siparişlerini sıralayacaksın.
Bittim ben…
Şimdiden tüm varımı yoğumu sana harcamak istiyorum, neyse ki şimdilik oyuncak ve giysiden ibaret alınacaklar.
Gözümün önünde büyümüş halin canlanıyor: genç kız olmuşsun, ölüyorum meraktan, güzel olacak mısın acaba? Kokoş mu olacaksın? Yoksa sade mi? baban gibi araba sevdalısı mı olacaksın? Annen gibi titiz bir hanımefendi mi? şimdilik kepçe kulaklarına bakıp kendime benzetiyorum o minicik kepçeleri. Hayalim tüm gençlik sırlarının paylaşıldığı, yaramazlıkların birlikte yapıldığı, çatlak teyzelerden olmak.
Bugün 1 yaşına giriyorsun minik kuşum. Zaman çok ama çok hızlı geçiyor. Bazı şeyleri kaçırmaya değmeyecek kadar hızlı. Sen benim bir tanecik aşkımsın ve hep öyle kalacaksın!

8 Ağustos 2008 Cuma

KAYAN KAPILAR


“Sliding doors”
Hayatımda izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi. Pek çokları tarafından çerezlik romantik komedi sınıfında değerlendirilse de bence sıkılarak izlediğimiz ve de bin bir çeşit saklı gizli mesajı keşfetmeye çalıştığımız “sanatsal” filmlerden çok daha anlamlıydı.
Filmde kadın kahramanımız (Gyweny Pathrow) bir gün işinden kovulur ve her zamankinden farklı bir gün içi saatte evine gitmek üzere metroya yönelir. Hareket etmek üzere olan metroya doğru koşarken dünya güzeli bir küçük kız yoluna çıkar ve geçmesini engeller.
İşte bu noktadan sonra film 2 farklı senaryo halinde gelişiyor. Birinde küçük kızı annesi kenara çekiyor, kahramanımız metroya binip evine ulaşıyor ve tatatatamm: sevgilisini kendi yatağında başka bir kadınla yakalıyor. Evi terk ediyor, kendini kuaföre atıp saçlarını sarıya boyatıyor (bu tabii ki kadınların klasik bunalım hallerini yansıtırken eş zamanlı ilerleyen iki farklı senaryoyu da birbirinden ayırmamızı sağlıyor) kendine yeni bir hayat kurmanın çırpınışlarını yaşıyor.
Diğer senaryoda ise önüne çıkan küçük kız nedeniyle metroya yetişemediğini, bir sonraki metroyu beklerken geçen sürenin de aldatıldığını öğrenmesine engel olduğunu izliyoruz.
Evet film gerçekten çerezlik bir romantik komedi bir taraftan…
Ama hiç düşündünüz mü, bu saniyelik hatta anlık seçimler, kontrolümüzde veya kontrolümüz dışında olan hiç önem vermediğimiz olaylar hayatımıza nasıl da yön veriyor. Hayatımız tıpkı bir ağaç gibi, her yaptığımız seçimde dallara ayrılıyor ve onlar da yine farklı dalları oluşturuyor. Ve bu sonsuz seçenekle devam ediyor…
En kötüsü de bir yoldan gittiğimizde diğer yollarda bizi nelerin beklediğini asla bilememek. Bilmeyi ister miydik, bu uzun uzuunn tartışılabilecek bir konu…
Seçtiğiniz her yolun size güzellikler getirmesi dileğiyle..