24 Ocak 2010 Pazar

Yine gündemin birkaç gün gerisinden gelen bir yazı:

Birkaç gün önce bir haber vardı gazete ve tv'lerde; 13 yaşındaki kızını 4 ineğe satan baba! Kızın satıldığı, hamile kaldığı vs vs..hikaye uzun ve de acıklı. Reklamların etkisi ile yeniden hatırladığımız Sezen şarkısı eşliğinde tüm Türkiye küçük kız için üzüldük, babayı lanetledik.

Ama bu olayın bir kişisi daha var ki nedense hiçkimse onun kim olduğundan ne ceza aldığından / alacağından bahsetmedi: 4 inek karşılığında 13 yaşındaki bir kız çocuğunu satın alan! ve onunla beraber olan şerefsiz! Evet, babanın ne mal olduğu ile ilgili hiç kuşku yok zaten, ama ya diğeri?? Hele de bir film sayesinde de olsa çocuk tecavüzlerinin yeniden konuşulmaya başlandığı bu günlerde neden hiç kimse bundan bahsetmiyor? 13 yaşında bir çocuk ile beraber olmak en kibar ve iyimser tabir ile pedofili değil mi?? Bütün dünya çocuk tacizcilerine verilecek cezaları tartışadursun biz kimin cezayı hakettiği konusunda bile hala bir adım ilerleyemedik. Gözümüzde tek suçlu kızını satan baba, alıcı ile ilgili ise tık yok!

Tabii diğer taraftan tüm bunların kendisinin yarı yaşındaki kız çocuğu ile evlenenler tarafından yönetilen bir ülkede yaşandığını düşünmek de "neye şaşırıyorum ki bu kadar" hissini bir kez daha açığa çıkarıyor...

21 Ocak 2010 Perşembe

BU TOPRAKLARDAN NEDEN DÜNYA MARKASI ÇIKMAZ???

Ben yanıtı buldum: çünkü biz her şey birden olmak isterken hiçbir şey olamıyoruz!

İşin kötüsü bu sanırım Türk milleti olarak genlerimizde var. Çünkü bu durum en basit bir ayakkabı markasından bir şehrimizin hatta ülkenin pazarlanmasına kadar aynı mantıkla işliyor.

Biz ısrar ve de inatla her şeyimizi birden göstermeye çalışıp sonuçta insanların kafasını karıştırmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Düşünün Paris’te görülecek sadece Eyfel Kulesi mi vardır? Ama adamlar öyle bir tanıtım yapıyorlar ve demirden bir kuleyi öyle güzel şehirle özdeşleştiriyorlar ki yılda sadece Eyfel Kulesini ziyaret eden turist sayısı İstanbul’un 3 katı. Biz ise hala İstanbul denince yabancıların aklına hem boğaz hem Haliç hem camiler hem Ayasofya gelsin istiyoruz ki bu mümkün olmuyor normal olarak.

Adamlar koskoca İtalya’yı Pisa kulesi veya Collesium’dan ibaret, Amerika’yı Özgürlük heykeli olarak pazarlarken biz neyimiz var neyimiz yoksa anlatmaya çalışıyoruz. Peri bacalarımızı mutlaka görün ama Pamukkale’de çamura bulanmadan, Konya’da Sema izlemeden, İstinye Park’ta alışveriş yapmadan, Meryem Ana’da hacı olmadan, Nemrut’ta güneşin batışını izlemeden sakın dönmeyin demeye çalışıyoruz ki bunlar sadece şu an aklıma gelenler. Pazarlama stratejimize tüm Lonely Planet rehberini sığdırmaya çalışıyoruz adeta.

Ülke ve şehirlerden olaya girdim ama aslında tüm yerel markalar için geçerli bu. Adamlar tek bir çanta, tek bir desen ile tüm dünyayı peşlerinden koştururken biz neyimiz var neyimiz yoksa ortaya dökme telaşındayız yine. Bu arada neyse ki A+ kavramı var hayatımızda, bütün markalar A+ hedef kitleye yönelik. Sorsan kimse bilmez ama A+ dediğin kimdir? Kaç kişidir? Ne yer, ne içer, ne okur, ne giyer? Hem LV olalım hem 70 Milyona hitap edelim. İyimser bir bakış açısı tabii bir yandan da:) Türkiye’de herkes A+, herkes hedef kitlemiz ve tüm ürünlerimizle tüm Türkiye’nin hizmetindeyiz…

20 Ocak 2010 Çarşamba

sanırım bi ben kalmıştım blogu olmayan..ve ben de sonunda gaza gelip (Seda'ya teşekkürlerimle bu konuda) şimdiye kadar sadece kendi kendime okuduklarımı birileriyle paylaşayım dedim. açıkçası hangi cesaretle ben de bilmiyorum ama içimden geldi yaptım diyelim...

bu arada keşfetmem gereken çok şey var bu sayfayla ilgili. mesela geçmiş tarihli yazılarımı yazıldığı günün tarihleriyle koyabilecek miyim bilmiyorum, biraz daha kurcalamam lazım. ama yazıları okuyan olursa bi zahmet kayıt tarihine değil, yazının altındaki yazılış tarihine baksın merak ederse...

19 Ocak 2010 Salı

KÜLTÜR BAŞKENTİ!


Yine kendi kendimize gelin güvey olduk gibi geliyor bana.. İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasından söz ediyorum. Trilyonlar harcandı (hala alışamadım şu YTL olayına, hoş artık Y’si de kalmadı ama ben hala eski versiyonda kaldım) konserler verildi. Çok iyi çok güzel de bu nedense bana taşra ilçelerindeki 1. Geleneksel bilmem ne festivallerini hatırlattı.
Söz konusu kendimiz olunca nasıl da gereğinden fazla önemsiyoruz her şeyi. Bence en önemli soru 2010 kültür başkenti biz isek 2009’da kimdi ya da 2008’de? Şehr-i İstanbul’da bugüne kadar ki herhangi bir kültür başkentinin neresi olduğunu bilen kaç kişi var?
Ben diyorum ki artık kendimizi kandırmaktan vazgeçsek… canımız konser düzenlemek, havai fişek atmak istiyorsa yapalım bunları ama tüm dünyanın gözü üstümüzde yalanına bir son verelim.