20 Mayıs 2010 Perşembe

Kurbağa...

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki bu kadar hızlı gündem değişebiliyor. Aklıma gelenleri yazamadan bakıyorum ki başka bir sürü şey olmuş, benim kafamdakiler eskiyivermiş. Daha şampiyonluk hakkında yazacaktım ben...

Her neyse, dünden beri yine kulaklarıma inanmaya çalışıyorum haberleri dinledikçe. Aslında kulaklarıma inanmamaya çalışıyorum desem daha doğru, inanmak istemiyorum çünkü böyle bir ülkede yaşadığıma. Sevsek sevmesek bu ülkenin yarısından oy almış bir başbakan, her gün çıkıp başka bir meslek grubuna hakaret ediyor. Askerlerden eczacılara yelpaze de çok geniş. Son olarak da madenciler aldı hakaretlerden paylarına düşeni. Akıl alır gibi değil, bir ülkenin başbakanı çıkıyor ve bir maden kazası sonrasında onlar zaten bunu biliyordu bu işe girerken diyebiliyor, mesleğin kaderinde bu var diyebiliyor. Sanki o insanlar milyon tane meslek seçeneği içinden gönüllü olarak madenci olmuşlar, sanki keyiflerinden ve adrenalin isteklerinden dolayı yerin bilmem kaç metre altına iniyorlar.

Son yıllarda değişen iktidarla birlikte yaşadıklarımız benim hayret etme eşiğimi de çok yükseltti aslında. Artık pek çok şeye "burası Türkiye, herşey olur" gözüyle bakabiliyorum. Ama sanki Ankara'da birileri beni ve benim gibileri şoke etme konusunda hırs yapmış, yükselen her eşiği atlama telaşıyla sınırsız saçmalama kapasitelerini ortaya koyuyor.

Sevdiğim bir hikaye var: kurbağayı kaynar su dolu bir kaba koyarsanız aniden zıplar ve kaçıp kendini kurtarır. Ancak soğuk su dolu bir kaba koyup suyu sonradan ısıtırsanız olayın farkına yeterince varamaz ve haşlanarak ölür. İşte biz milletçe suyu ısıtılan kurbağalarız. Suyumuz her geçen gün ısınıyor ama değişimler küçük küçük olduğundan haşlandığımızın farkına varamıyoruz. Kaynama noktası ne mi? Bence bu kadar hakaretten sonra yine bu insanlardan oy alırlarsa işte o kaynama noktasına ulaştığımız andır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder